Türkiye’de, özellikle basın özgürlüğü konusunda yaşanan zorluklar ve gazetecilere yönelik saldırılar ciddi endişe kaynağı olmaya devam ediyor. İzmir gibi demokrasiye ve özgürlüklere değer veren bir kentte bile, gazetecilere yapılan tehditler ve hakaretler, bu endişeleri daha da artırıyor. Gazetecilere yönelik bu tür saldırılar, sadece bireysel olaylar olarak değil, aynı zamanda daha geniş demokratik değerler ve ifade özgürlüğü açısından da değerlendirilmeli.
İzmir’de bir gazeteciye açıkça yapılan tehdit ve hakaretler, suçun cesaretle işlenmesi sorusunu da gündeme getiriyor. Bu tür davranışların arkasında genellikle cezasızlık beklentisi yatar. Eğer saldırganlar, yaptıklarının sonuçlarına katlanmayacaklarını düşünüyorlarsa, bu tür eylemleri yapma cesaretini bulabilirler.
Bu nedenle, gazetecilere yönelik saldırıları kınamak ve bu saldırıları yapanları adalete teslim etmek için güçlü yasal ve toplumsal tepkiler göstermek önemlidir. Basın özgürlüğüne ve demokratik değerlere sahip çıkmak, sadece hükümetlerin değil, tüm toplumun sorumluluğundadır. Gazetecilik mesleğinin güvenliğini ve bağımsızlığını korumak, sağlıklı bir demokrasinin temel taşlarından biridir.
Bunları neden anlattım:
Yine bir gazeteci, yine saldırı altında; ve yine, İzmir medyası sus pus!
Ümit Kartal, mesleğinin doruklarında bir isim, gazetecilik ilkelerini yerine getirmeye çalışan bir isim. Ama ne yazık ki, dün Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir’in eski şube başkanı Özhan Kaynarca'nın hedefi oldu. Saldırı, sadece fiziksel değil, sözlü ve çok daha yaralayıcı. Kaynarca'nın söylediği, bir insanın en değerli varlığı olan annesine bile söylenmeyecek türden ağır sözler.
Bu durum, meslektaşlarımızın ve özellikle 'İzmir medyasının' tepkisizliğiyle daha da vahim bir hal alıyor. Ne zaman bir politikacıya çapraz bakılsa, medyamız manşetlerle inler; peki ya kendi içimizden birine, bir gazeteciye bu tür bir saldırı yapıldığında neden bu sessizlik?
Bu çifte standart neden?
Ümit Kartal’a yapılan bu kabul edilemez saldırı, sadece onun şahsına yapılmış bir saldırı değil, aslında tüm gazetecilik mesleğine yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırıyı en sert şekilde kınıyorum. Özhan Kaynarca’nın derhal hem Ümit Kartal’dan hem de tüm annelerden özür dilemesini, bir insanlık borcu olarak görmekteyim.
Buradan, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası başta olmak üzere, tüm meslek odalarına ve İzmir medyasına sesleniyorum: Sessizliğinizi bozun ve gereken duruşu gösterin!
Bu tür davranışlar karşısında sessiz kalmak, onları onaylamak anlamına gelir. Eğer bugün Ümit Kartal için sesinizi yükseltmezseniz, yarın sizin için kimse sesini yükseltmeyebilir.
Sevgili meslektaşlarımız "Ne demişler; susma, sustukça sıra sana gelecek." Gelin, bu kötü gidişata birlikte 'dur' diyelim. Gazetecilik mesleğinin onuru ve bağımsızlığı için, dayanışma içinde olalım.