“Dünyada olup bitenden; Gazze’de, her gün bombalarla öldürülen Filistinli çocukların suçu ne?”
Doğar doğmaz ilk ağlayışıyla her bebek “Dünyanıza ben geldim; benimle ilgilenin!” diye çığlığı basar. Dokuz ay karnında taşıdığı bebeğinin süt kokulu tenini öpüp koklayan annenin mutluluğunu kelimelerle anlatmak imkânsızdır.
Bir süre önce TÜYAP İzmir Fuarında Gazeteciler Cemiyeti’nin standında kitaplarımı imzaladığım yüzlerce çocuğun yüzündeki gülümsemeyi, yüreklerindeki sevgiyi, gözlerindeki tertemiz masum pırıltıyı görünce; tanrının, çocukları bize kutsal bir varlık gibi armağan ettiğine inanmışımdır hep.
Hastane kapılarında ilk baba olduğumuzun sevincini, ilk kez “Baba” deyişini, dizleri üzerinde oradan oraya emekleyişini, düşe kalka ilk adım atışını, biraz büyüyünce bıcır bıcır konuşarak bize laf yetiştirişini, tertemiz önlüğü ve rengârenk küçücük sırt çantasıyla okula başladığı ilk günkü mutluluğunu yaşamımız boyunca unutamayız.
Anneyle babanın bir çağlayanın coşkusu gibi yüreğinden kopup gelen bir sevgiyle çocuğunu kucağına alıp sarılıp öperken yaşadığı duygudan daha güzel bir duygu ve mutluluk var mıdır?
Çocuklarımız en büyük servetimizdir. Sevinçlerini, mutluluklarını içtenlikle paylaşmalıyız. Sorunlarını, onları eleştirmeden yargılamadan ve azarlamadan sevgiyle çözüm bulmalıyız ve o sıcacık ellerini hiç bırakmamalıyız.