Belki kırk, belki de daha fazla yıl sonra doğup büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği Kula'ya, geçmişin izlerini yeniden görüp yaşamak için çıkıp gelmiştim
Antik çağlarda yanındaki binlerce yıl önce sönmüş Divlit Yanardağı nedeniyle adı "Yanık ülke" diye bilinen Kula'nın, Arnavut kaldırımlı dar ve kıvrımlı gizemli sokaklarında gezinirken, çocukluğumdaki iki katlı biblo gibi sevimli cumbalı tarihi taş evlerden bazılarının ilgisizlikten yıkılarak harabeye döndüğünü görünce üzülmüştüm…
Bir zamanlar bu tarihi evlerinin hayatlarında imece usulü ilmek ilmek halı dokuyan genç kızların kirkit sesleriyle, taş döşeli dar ve kıvrımlı sokaklarda demir tekerlekli at arabalarının nal seslerini duyar gibi oluyordum.
Tarihi Kurşunlu Caminin etrafındaki basık tavanlı dükkânlarında yün ve pamuk atan hallaçların tokmak, kınnap sesleriyle demirciler, bakırcılar ve tenekeciler arastasında ardı arkası kesilmeyen örs ve çekiç sesleri de duyulmuyordu.
Çarşıdaki ayakkabıcılar, semerciler, saraçlar, halıcılar, Kumaşçılar, peştamalcılar, terziler, zücaciyeciler, leblebiciler, susamlı helva, pekmez, tahin helva, akide şekeri ve höşmerim satan tatlıcılar tek tük ayakta kalmıştı.
Kuzu kapama, oğlak dolması, darplı çiğer dolması başta olmak üzere bütün yemeklerini kömürde güveçte pişiren aşçılar, susam böreği, su böreği, sekerli pide, tırnaklı pide, kakırdaklı pide ve kabak pidesiyle ünlü pidecilerle ekmeklerini taş fırında odun ateşiyle pişiren fırıncıların da sayısı azalmıştı.
Yüzlerce yıllık tarihi dokusu ve örf ve adetleri giderek yok olan bu güzelim kentte şimdi adım başı büyük marketler, ticarethaneler, yazıhaneler, emlak büroları, lüks restoranlar, pastaneler, kafeler, birahaneler, erkek ve kadın kuaförleri, geniş bilardo salonları, gençlerin ve çocukların eksik olmadığı internet kafeler sıralanıp gidiyordu.
Çocukluğumun o kentindeki insanlar gitmişti de onların yerine başka başka insanlar gelmişti sanki… Herkes birbirine yabancılaşmış, tanışıklıkların, dostlukların, arkadaşlıkların yerini, büyük kentlerdeki gibi içine kapanık, kapı dip komşunu bile tanımayan bireyselleşmiş yaşamlar almıştı…
Kimse kimsenin umurunda değildi. Çarşıdaki gezinirken yabancı olduğumu bildikleri halde, kimd? Nerden gelmişt? Diye kimse dönüp bakmıyorlardı bile.