Sosyal demokrat bir partinin, itirazları hiçe sayarak demokrasiyi bir kenara bırakıp bir nevi "intikam alma" operasyonuna girişmesi tam anlamıyla trajikomik.
Bu tabloyu tarif etmek için ironiye başvurmamak mümkün değil.
Dikili'de yaşananlar, burada ilçe örgütünün demokrasiyi nasıl algıladığını ve uyguladığını gözler önüne seriyor. Parti içindeki "bağımsızlık" kavramı sanırım sadece adı var, kendi yok.
Belediye Başkanı Adil Kırgöz, demokrasinin ne demek olduğunu halkın desteği olmadan, koltuğa sıkı sıkıya tutunarak öğretecek gibi görünüyor.
Ama bu ders, sosyal demokrat bir partinin müfredatında olmalı mıydı?
İşte bu tartışmaya açık.
Sonuç olarak, CHP Dikili'nin bu hareketi, “faşizan” bir uygulamadan öteye gitmiyor ve sosyal demokrat bir partiye yakışmayan bir tavır sergiliyor. Adil Kırgöz'ün Dikili'deki muhalefet "soykırımını" izlerken, bu ironik tabloyu gülerek mi, ağlayarak mı izlemeliyiz, karar sizin.
CHP örgütü, halkın istemediği ve başarısız olmuş bir belediye başkanının tekrar aday gösterilmesine itiraz etti mi?
Evet, etti.
Kesinlikle.
Ama CHP'nin merkezindeki yüksek kulelerde oturanlar, halkın sesine kulak vermek yerine Adil Kırgöz'ü koltuğa oturttu.
Neden mi?
Dedikodulara göre, bu işin arkasında bir "genel başkan yardımcısına yapılan ciddi ödeme" varmış.
Belediye Başkanı Adil Kırgöz, halkın desteğini arkasına alarak mı kazandı seçimi?
Tabii ki hayır!
CHP rüzgarı sayesinde seçimden galip çıktı, ama halkın gözünde ne kadar istenmediğini anlamak zor değil. "Az farkla" demek bile belki fazla iyimser kalabilir.
Ve Kırgöz bundan ders çıkarıp kırıp döktüğü örgütü toparlamak yerine tam tersine kendisine muhalif olan isimleri disipline verdi…
Hem de öyle böyle değil, toplu şekilde 120 kişiyi disipline gönderdi…
CHP'nin yerel seçimlerden sonra estirdiği fırtına, kasırga mı yoksa demokrasi maskesi altında bir "temizlik" mi, karar vermek zor.
Adil Kırgöz'ün belediye başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz başlattığı bu temizlik operasyonu... Öncelikle şunu belirtmek gerek: Kırgöz'ün başkanlık serüveni, halkın büyük bir coşku ve destekle seçtiği bir liderin hikayesi değil.
Çaresizliğin ve istenmezsizliğin hikayesi…
Kırgöz'ün ilk hedefi, CHP'ye yıllarını vermiş, emektar isimler oldu...
Mesela, Dikili'nin efsane başkanlarından Osman Özgüven'in oğlu Evren Özgüven. Geçtiğimiz aylarda vefat eden, Dikili ve Çandarlı'nın sevilen ismi, eski belediye meclis üyelerinden Ahmet Canseven’in oğlu Mustafa Gülhan Canseven.
Ne kadar trajik değil mi?
Bu isimlerin partiden ihraç edilmesi, CHP'nin içindeki demokrasinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.
Sadece onlar mı?
Tabii ki hayır!
Eski ilçe yöneticileri, il yöneticileri de aynı kaderi paylaştı.
Kırgöz, adeta bir bahçıvan gibi, partinin köklü ve sağlam ağaçlarını tek tek kesip atıyor. "Yeni" ve "temiz" bir CHP yaratmak için mi?
Yoksa kendi iktidarını sağlamlaştırmak için mi?
İşte bu sorunun cevabı, sosyal demokrat partimizin içindeki derinlerde saklı…
Sosyal demokrasinin kalesi olan CHP'nin, bu “faşizan” temizliği nasıl yaptığını görmek, insanı ister istemez düşündürüyor. Çünkü demokrasiyi ve halkın iradesini her zaman savunan bir partinin, iş kendi içinde adaleti uygulamaya gelince, demokrasiyi bir kenara bırakıp, “faşizan” yöntemlere başvurabiliyor. Ne büyük bir ironi!
Adil Kırgöz'ün bu "büyük temizliği" sırasında yaşananları izlerken, bir yandan Dikili'nin geleceği için endişeleniyor, bir yandan da CHP'nin demokrasi anlayışını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kırgöz'ün bu tavrı, sosyal demokrat bir partinin müfredatına gerçekten yakışıyor mu?
İşte bu tartışmaya açık.
Sonuç olarak, Kırgöz'ün Dikili'deki demokrasiyi temizlik operasyonu, sosyal demokrat bir partinin içindeki trajikomik tabloyu gözler önüne seriyor. Adil Kırgöz'ün bu tavrını izlerken, ironiyi ve eleştiriyi bir kenara bırakmak zor.
Gülsek mi, ağlasak mı?
Karar sizin.