Adı anıldığında, aklımızda beliren ilk şey sadece bir isim değil, bir dönemin, bir toplumun ve bir sanat anlayışının en güçlü simgelerinden biri. Son dönemin sinema ve tiyatro dünyasının belki de en büyük ustalarından birini, tam da bu yüzden kaybettik. Kendisinin sahnedeki varlığı, adeta bir çağın tanığıydı. Ancak Erkal’ın ölümüne dair yapılan yorumlar, bir nevi medyanın ve toplumun “övgüde sınır tanımayan” yapısının bir yansıması oldu.
Erkal’ın ismi duyulduğunda, gözümüzün önüne sadece sahnede yaşadığı anlar gelmiyor. Aynı zamanda, onun modern Türkiye tiyatrosuna kattığı değerler, eleştirmenlerin “yeni bir dönem başlattı” dedikleri, tartışmasız bir özgünlüğü getiriyordu. Ancak, ne yazık ki, böylesine büyük bir sanatçının vefatının ardından gelen tepkiler, tıpkı siyasi arenadaki kargaşalar gibi, zaman zaman oldukça “iki yüzlü” ve “gerçek dışı” olabiliyor.
Genco Erkal’ın efsanevi performanslarını ve sahnedeki hünerlerini anarken, bazı kesimlerin ağdalı laflarla, klişe övgülerle yetinmeleri, sanki Erkal’ın büyüklüğünü tam olarak kavrayamamış gibi bir izlenim bırakıyor. “Büyük ustanın ardından acı bir boşluk kaldı” diyenler, aslında onun yaratıcı ruhunun ve sahneye kattığı enerjinin farkında mı?
Yani, sanatçının ölümünün ardından yapılan “yapay” övgülerle, gerçek bir sanat takdirinin arasındaki uçurumu görebiliyorlar mı?
Tabii ki, Genco Erkal’ın yeri doldurulamaz.
Ancak, onun mirasını en iyi şekilde yaşatacak olan, onun sanatını anlamak ve gerçek bir içtenlikle takdir etmek olacaktır. Sadece boş laflarla ve sıradan ifadelerle bu boşluk doldurulamaz. Erkal’ın yaşadığı dönemde ve sonrasında, sanatın sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda toplumu sorgulama ve eleştirme gücüne sahip olduğunun altını çizen bir yaklaşım, ancak bu şekilde devam edebilir.
Belki de Genco Erkal’ın ardından yapılacak en anlamlı şey, onun eserlerine ve sanatsal anlayışına gerçekten sahip çıkmak, onu sadece bir kayıp olarak değil, bir ilham kaynağı olarak görmek olmalı. İşte bu nedenle, sahnedeki büyük ustayı anlamak ve onun mirasını yaşatmak, sadece onun kendi kariyerine değil, tüm sanat camiasına olan bir borçtur.
Sahnedeki mücadelelerinin yanı sıra, yargılandığı davalar, Erkal'ın sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda cesur bir düşünür olduğunu da gösterdi. Bu davalar, sanatın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını test eden olaylardı. Erkal, her ne kadar sahnede izleyiciyi büyülese de, mahkeme salonlarında da fikirlerinin arkasında durarak, sanatın ve ifade özgürlüğünün savunucusu oldu.
Ancak, ne yazık ki, Erkal’ın sanatını ve mücadelesini anlamak yerine, bazı çevreler onun yaşamındaki bu karanlık döneme dair yüzeysel yorumlar yaptı. “Büyük ustanın ardından bir boşluk kaldı” diyenler, bu boşluğun yalnızca sahnedeki varlığıyla değil, aynı zamanda adalet arayışı ve ifade özgürlüğü mücadelesiyle de ilgili olduğunu anlamalı.
Genco Erkal’ın yargılandığı davalar, bir sanatçının sanatsal ifade özgürlüğünü korumak için verdiği mücadelenin simgeleri olarak tarihe geçti. Ancak bu davalar, Erkal’ın hayatındaki karanlık noktaları da açığa çıkardı. Bu nedenle, onun ölümünden sonra yapılan övgüler, sahnedeki başarıları kadar, adalet ve ifade özgürlüğü için verdiği mücadelenin de hakkını vermeli. Sanatçının arkasında bıraktığı miras, sadece sahne performanslarıyla değil, aynı zamanda fikir özgürlüğüne ve adalete olan bağlılığıyla da değerlendirilmeli.
Genco Erkal’ın ölümünün ardından, onu anmak ve takdir etmek, sadece sahnedeki anıları değil, aynı zamanda onun adalet arayışını ve cesur duruşunu da içermeli. Erkal, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir özgürlük savaşçısıydı. Bu nedenle, onun mirası, gerçek anlamda sahip çıkmayı ve her iki yönüyle de takdir etmeyi gerektiriyor. Sahnedeki başarılar kadar, yargılandığı davalar ve adalet mücadelesi de onun anısına yapılacak en anlamlı katkı olacaktır.
Genco Erkal’ı anmak, onun sanatını ve kişiliğini anlamakla başlar. Gerçek takdir, sadece vefatından sonra yapılan övgülerde değil, onun sanatsal mirasına gerçek bir değer vermekte yatar. Ve emin olun ki, bu miras, sahnede bıraktığı izlerle hep yaşayacaktır